Siz harbiden boş adamlarmış sınız
Siz harbiden karton imparatorlarmış sınız
Sizi harbiden gözümüzde fazla büyütmüşüz…!
Ama sizde haklısınız, çünkü rüyanızda gelemeyeceğiniz yerlere biranda geldiniz ve bu saltanatı da doğal olarak kaybetmek istemiyor sunuz…!
Ben yazımda şahıs ismi vermedim, şirket ismi vermedim, detayları açıklamadım, peki bir başka firmanın yöneticileri panik olmadı da siz niye oldunuz? Dondurmacıya kamera kayıtlarını aldırmak için adam göndermek ne iş lan?
Yemin ediyorum siz ruh hastası sınız…!
İşin acı tarafı da şu; sizin gibi mübtezellerin Sayın Cumhurbaşkanının referansını kullanarak kesesini doldurduğu bir ortamda, başta Sayın Cumhurbaşkanının Karabük temsilcilerinin ve Karabük şehrinin sizin bu yaptıklarınıza karşı duyarsızlıkları ve biatkar tavırları…!
Efendim neymiş bana bu yazıları Sayın Kamil Güleç yazdırıyor muş. Sayın Güleç’le en son geçtiğimiz 30 Ağustos’ta fabrikasında kahve içtik. Her zaman kendisine “Ağabey” demekten şeref duyduğum Çağrı Güleç ağabeyimle de yüz yüze görüşmeyeli en az 6 ay oldu. En son ki telefon görüşmem de; Karabük, Bartın ve Zonguldak yöresinden yaklaşık 700 bin gurbetçimize hitap eden derneklerin MEDİKAR hastanesiyle anlaşma yapma taleplerine yönelikti.
Kamil Güleç kimseye yazı yazdırmaz, zaten buna da ihtiyacı yoktur. Kimsenin arkasından da iç çevirmez. Çünkü Kamil Güleç bu şirketin yürüyen hafızasıdır ve ne yapacaksa açık açık yapar. Örnek mi? Alınan bir lisans karşılığı; İzmir’deki 150 milyon dolarlık bir çelik yatırımına KARDEMİR’in 650 milyon avro ile ortak olma ve bunun karşılığında yalnızca % 20 ortak olma önergesini yönetimde püskürtmesi….!
Madem demirden korkuyor sunuz, o zaman neden KARDEMİR’e yönetici oluyor sunuz?
Velev ki bu yazıları bana Güleç ailesi yazdırıyor. Bu memleketin akıllısı siz, aptalı biziz ve Safranbolu’nun göbeğindeki dondurmacıda, kameraların huzurunda buluşuyoruz öyle mi?
Allah sizin şifanızı versin.! Biz dondurmacıda buluşmadık, başka yerde de buluşmadık. Ama ben; pidecide ödenen 56 bin liralık hesapları, önüne gelene dağıtılan kredi kartlarının limitleri bitince mekânda mahsur kalanların muhasebeyi arayıp insanları nasıl tehdit ettiğini biliyorum…!
Artık bu işlere birilerin dur demesi gerekiyor…!
Sayın Cem Şahin, Sayın Ali Keskinkılıç, Sayın Ferhat Salt ve Sayın Özkan Çetinkaya; bu şekilde yaşamaktansa bir kere ölmeyi tercih edin ve “Bir makam aracına Karabük’ü sattılar” yaftasını üzerinizden kaldırın..! Kendinize; üç-beş işçi kontenjanı karşılığı kul-köle oldular yaftasını vurdurmayın. Özellikle ben bu konuda Şehzade Beyden( Geçmişteki biz yazımda ‘Bana da şehzade dedi’ demiş. Evet edim. Çünkü yazıyı bu çarpıcı puntolar okutur.) çok şey bekliyorum.
Gel bir tarih yaz ve rüştünü ispat et Sayın Vekilim…!
Ne mi yapacak sın?
Reisin, tarikatların ve cemaatlerin ismini kullanarak bu şehrin varoluş kurumuna çökenlere dur diyeceksin.
Neden mi?
Çünkü bunların her icraatı size eksi olarak yazıyor ve yarın bu sandığa yansıyacak. Bunun hesabını da Karabük’ün lideri olarak sen vereceksin.
Yazımı bitirirken radyoculuk günlerimde çokça paylaştığım bir şarkı aklıma geldi;
Bir gün sevdiğimi anlayacaksın
O zaman ellerin bomboş kalacak
Beni kaybedecek, ağlayacaksın
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Beni kaybedecek, ağlayacaksın
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Beklesem saçıma aklar dolacak
Ağlasam gözümde yaş kalmayacak
Unutursam aşkıma yazık olacak
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Unutursam aşkıma yazık olacak
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Gücüme gidiyor böyle yaşamak
Gücüme gidiyor böyle yaşamak