Şimdi biz tabir-i caiz ise kitabın tam ortasından yazınca kimseye yaranamıyoruz. Bu yazımızı da doğal olarak kimse beğenmeyecek. Zaten şuana kadarda hiçbir yazımızı kimse bizi beğensin ya da çok beğeni alalım filan diye de yazmadık…!
Evet, konumuz MÜSİAD…
Peki, MÜSİAD nedir?
Ak Parti’nin, kendilerine karşı olduğunu düşündüğü TÜSİAD’a karşı, kendilerine yakın iş insanlarını ve şirketlerini teşkilatlandırmak adına kurduğu bir sivil toplum kuruluşudur.
Peki, hedefi tutturma oranı nedir?
Bize göre kocaman bir sıfır….!
Şayet siz; ülkenin ilk yüz firması arasında yer alan şirketlerin sahiplerinin karşısına peynirciyi, gazozcuyu, simitçiyi ya da limoncuyu koyarsanız bu oluşum tutmaz….!
Mesela bu kurumun başına, kamuoyunda; “Maskeli 5’ler” diye tanımlanan ve Ak Parti iktidarında servetlerine servet katan tiplerden biri neden geçmez? Çünkü onlar geçmişte başka bir partiliydi, bugün Ak Partililer ve yarın başka bir partili olacaklar. O nedenle, Ak Parti’nin bir yan kuruluşu olarak kabul edilen bir STK’ya üye olarak damgalanmak istemezler. Kısacası onların ilişkileri tamamen duygusal….!
Gelelim Karabük şubesine….
Bu şube nasıl ya da kimler tarafından kuruldu?
Dönemin valisi öncülüğünde yarısı samimi, yarısı da münafıklar tarafından….!
Kurucu Başkanı kimdi?
KARDEMİR’de ki bir vakfın sekreteri….!
Dikkatinizi çekiyorum, burası İşadamları Derneği….!
Peki, onun yardımcısı kimdi?
Ticari Sicil Gazetesi verilerine göre Bylock’un mucidi ile ortak olan ( aynı zamanda o şahıs mucidin dayısı) FETÖ itinin, sağa sola; Hocaefendi ile randevu alamazsanız ben size alıvereyim” diye hava atan dayısı…!
Üyeleri kimlerdi?
Benim bildiklerimden birisi FETÖ itirafçısı, diğeri ise darbeden bir gün sonra Kent Meydanı’nda bu şehrin yöneticilerine; “Filancanın talimatıyla 3 milyon bağış yaptım” diyen bir şahsın çocuğu…..!
Pek, sonra ne oldu?
Kurucu başkanın vefatının ardından Cengiz Ünal göreve gelmedi, getirildi. Çünkü kimse taşın altına elini koymadı ve bomba onun kucağına verildi.
Sonrası mı?
Yaklaşık 3-4 aydır kamuoyunun gözü önünde yaşanan hikayeler ve bugün salonda yaşananlar…!
Yıllardır medyanın ve siyasetin içerisindeyiz. Bizim bildiğimiz, bu tür problemli kongreler öncesi parti ya da STK fark etmeksizin genel merkezden ara bulucu olarak gelen yöneticiler akşamdan o şehre gelirler, tarafları bir araya getirirler ve ortak bir nokta bularak seçimlerin sükûnetle geçmesini sağlarlar.
Salondaki meslektaşlarımızı arıyoruz ve neler olduğunu soruyoruz. Bize söyledikleri; “Cengiz başkan madem birlik ve beraberlik olsun diyor sunuz, o zaman bizde bir iki isim verelim dedi, karşı taraf kabul etmeyince de ortalık gerildi ve genel merkez salonu terk etti” diyor.
Sonrasında bize gelen video ise çok ilginç. Genel Merkez yöneticisi Cengiz Ünal’a soruyor; “Cengiz Başkan; biz buraya neden geldik?”
O da diyor ki; “Genel Merkezi temsilen geldiniz”
Cevap; “Temsilen mi geldik, biz buraya sulhu ve barışı sağlamak için geldik….!”
Sayın Genel Sekreter; anladığımız kadarıyla siz sulhu ya da barışı sağlamaya değil, şeref vermeye gelmiş siniz…! Şayet sizin derdiniz sulh ya da barış olsaydı bu işi salona girmeden çözerdiniz. Sulh ya da barış, yıllardır tüm imkânlarından yararlandığınız şahsı ve ekibini bir kenara atarak sağlanmaz. O sulh ve barış o şahsın diretmeleriyle de sağlanmaz. Hele o sulh; neye imza attığını bilmeyip, sonrada imzasını karalayan kıymetli dostumuzla hiç sağlanmaz….! Şayet sizin sulh anlayışınız; yıllardır bu teşkilata tüm varlıklarıyla hizmet eden insanlara mührü ve anahtarları bırakıp gidinden ibaretse, vay o teşkilatın haline….! Garibimize giden bir diğer konu ise; “Ben küstüm oynamıyorum” felsefesiyle Genel Merkezin salonu terk edip gitmesi…!
Muhtemelen bu yönetimi görevden alacaklar. Peki, neyi çözecekler? Hiçbir şeyi… Dedik ya, balık baştan kokuyor…! Siz böyle bir ortamı TÜSİAD’ta görebilir misiniz?
Hepiniz benim büyüklerim siniz ve dostlarımsınız. Ama yine de tecrübelerime dayanarak naçizane şunları söylemek istiyorum; Hiçbir kurum ya da şahıs için dostluklarınıza zarar vermeyin. Dostlarınızla siyaset ya da cemiyet hayatı konuşmayın ya da tartışmayın. Yaşadığınız üç-dört aylık süreçte de gördüğümüz gibi bu işin kazananı yok. En çokta Karabük kaybediyor….!