Onun bu ülke için yaptıklarını tarih zaten yazdı. Biz, bizzat yaşadıklarımızla onun bölge için yaptıklarını bizzat hatırlayalım.
Karabük, Bartın ve Zonguldak onun için çok önemliydi. İşi ve emekçi deyince ise gözleri parlardı. 1999’da APO yakalanmış, tüm Türkiye’de Karaoğlan rüzgârı esmeye başlamış, ama Karabük’te düzenlenen bir miting ile KARDEMİR’e sahip çıkmadığı gerekçesiyle protesto edilmişti. Mitingi düzenleyenlerin asıl hedefi “Garip” ve “Lobisiz” gördükleri rahmetli Erol Karan’ı kendilerini bölgenin siyasi lideri görenlerin de destekleriyle liste dışı bırakıp onun yerine milletvekili olmaktı. Beceremeyince de KARDEMİR bahane, protesto şahane idi…!
Hükümetin kurulmasının ardından Grup Toplantısında 5 otobüs KARDEMİR işçisini görünce dayanamadı ve talimatı verdi; “KARDEMİR’i kurtarın….” KARDEMİR’i kurtardı ama ne yazık ki sağlığını ve partisini kurtaramadı! Irak’tan önce DSP’yi vurdular ve Karaoğlan’ın partisini karpuz gibi ikiye ayırdılar. Daha önce ilçe belediye başkanı bile olamayan, ancak merhum Ecevit sayesinde birkaç dönem milletvekili ve bakan olan beyle gemiyi birer birer terk ettiler. Giderken de yanlarında, kabinenin büyük bölümünün imzaladığı KARDEMİR kararnamesini de alıp gittiler…!
O malum rahatsızlık sürecinin ardından gruplar halinde kendisini konutunda ziyaret ediyor, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorduk. O ziyaretlerden birinde merhum Erol Karan; “Efendim KARDEMİR süreci inkıtaa uğradı, yardımlarınızı bekliyoruz” deyince hemen, Kemal Derviş’ten sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığına atadığı Masum Türker’i aradı ve; “Masum Bey; Karabük, Bartın ve Zonguldak benim için çok önemli. Lütfen süreci hızlandırın ve benim hemşehrilerimi daha fazla üzmeyin” dedi. Bu talimatın ardından yarım kararname tozlu raflardan çıkartıldı ve kısa sürede imzalar tamamlandı.
Günlerden Çarşamba idi. Genel Kurul Salonundan Meclis’teki odasına çıktı. Arkasında da bir basın ordusu vardı. Daha sonra milletvekili de olan Koruma Müdürü Recai Birgün koridora çıktı ve; “Sayın Şükrü Gökkaya” dedi. “Buyrun efendim” deyince; “Beyefendi sizi bekliyor” diyerek bizi makama aldı. Tabi bu sırada kapıda açıklama bekleyen parlamentonun dişli muhabirlerinden bir uğultu çıktı. Öyle ya, onlar oradayken bu gariban gazeteciler de kimdi de özel açıklama alıyordu.
Odada Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, daha sonra Genel Başkan olacak olan dönemin TTK’dan Sorumlu Devlet Bakanı ve KARDEMİR Kurtarma Komisyonu Başkanı Zeki Sezer ve merhum Ecevit’i bölgeden terk etmeyen tek isim olan merhum Erol Karan vardı. Her zamanki zarifliği ile “Hoşgeldiniz” dedi ve bizim için meslek madalyalarımızdan biri olan o özel röportajı gerçekleştirdik.
Bizim için makama çıkmıştı. Röportaj bitince de Genel Kurula döndü. O sırada kapıda bekleyen onlarca gazeteci Başbakanın ne açıkladığını soruyordu. Şükrü Sina Gürel; “Arkadaşlar KARDEMİR’i kurtardık, beyefendi onu açıkladı” dedi. Gazeteciler içeriğini sorunca da; “Biz Genel Kurula iniyoruz, aday sen içeriğini meslektaşlarına anlat” dedi ve yürüdü gitti.
Tarihi röportajın ardından Erol Beyin odasına geçtik ve televizyonu açtık. Neredeyse tüm kanallar haberi son dakika giriyor, içeriğini anlatıyor ve; “ Rahatsızlığı nedeniyle genel kurula katılamayacak olan Başbakan Bülent Ecevit, KARDEMİR çalışanlarına ve hemşehrilerine müjdeyi yerel bir kanalın Yönetim Kurulu Başkanına verdiği özel röportajla verecek” anonsunu geçiyordu. Öyle de oldu. Bize verdiği özel röportaj genel kurulda yayınlandı ve dakikalarca ayakta alkışlandı.
Bunları neden bu kadar detaylı anlatıyoruz? Zaman zaman KARDEMİR’i kim kurtardı sorusunun gündeme geldiği için elbette. Olayın bizzat canlı tanıklarından biri olarak şunu söyleyebiliriz; KARDEMİR’i kurtaran kararname bölgenin yetiştirdiği büyük bir liderin başbakanlığındaki hükmet tarafından çıkartıldı. O sırada erken seçim oldu, hükümet değişti ve “Devlette devamlılık esastır” ilkesi gereği süreç devam etti. Ve yine bölgenin yetiştirdiği bir devlet ve siyaset adamı olan Sayın Mehmet Ali Şahin’in başkanlığında kurulan bir komisyon tarafından kararnamenin içi dolduruldu ve KARDEMİR kurtarıldı.
Yine KARDEMİR ile ilgili bir konuyla devam edelim. Belki birçoğunuz bilmez. Filyos’ta gençlerin yazları üzerine çıkıp atladığı eski iskelenin olduğu yer KARDEMİR’in liman alanıdır. Orası da merhum Ecevit’in KARDEMİR’e armağanıdır. Kamulaştırma için 176 bin lira para gerekiyordu. Bölgenin DSP Milletvekilleri dönemin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’e bastırıyor, Temizel ise; “Kardeşim KARDEMİR özel bir şirket, ben onların alacağı limanın parasını neden vereyim?” diyordu. İşin içinden çıkamayınca konu beyefendiye aktarıldı. Ecevit talimatı, Temizel’de parayı verdi ve liman sahası KARDEMİR’e geçti.
1998’deki büyük sel felaketinin ardından Aşağıkızılcaören Köyü’ndeki tahta köprü yıkılmıştı. Okula gidecek olan köyün çocuklarını anneleri köprüden sallandırıyor, babaları ise omuzlarını alıp çaydan geçirerek yolun kıyısına çıkartıyor ve Karabük’e okula gönderiyordu. Bir Pazar günü Milliyet Gazetesi’nin ekinde bu fotoğraflarla “2000’de Engelli Eğitim” başlığı ile geniş bir haber çıktı. Haberi okuyan merhum Rahşan Ecevit gazeteyi Bülent Beye uzattı. Hemen telefona sarıldı, Karabük Valisini aradı ve pazartesi günü örtülü ödenekten köprünün parasını göndereceğini söyledi ve acilen çalışmaların başlatılmasını emretti. Hatta o vali bir takım siyasi triplere girdi; “Ben devletin parasını çarçur etmem, Asit’ten köye olan yolu iyileştiririm” filan dedi. Valinin bu tavrının ardından sakin görünümüyle bilinen rahmetli Erol Karan’ın içinden bir aslan çıktı ve; “Babanın parasıyla mı yaptırıyorsun, beyefendi sana ödeneği gönderdi, acilen çalışmaları başlat, aksi takdirde sonuçlarına katlanırsın” deyince de köprü kısa sürede tamamlandı. Ha keza Karabük’ün birçok köyü de 98 selinin ardından Ecevit hükümeti tarafından Dünya Bankasından temin edilen 40 milyon dolar kredi ile asfalt, köprü ve menfez gibi hizmetlerle tanıştı.
Erol Beyin ilk aday olduğu 95 seçimlerinde kimse kendisine ve DSP’ye şans vermiyordu. Çünkü karşısında deve dişi gibi bakanlar ve sendika liderleri vardı. Mazbatayı aldıktan sonra Genel Merkeze gitmiştik. Tam o sırada Bülent Bey ve Rahşan Hanım çıkış yapıyordu. Rahşan Hanım; “Tebrik ederim, doğrusu sizi hiç beklemiyorduk” derken Bülent Bey ise; “Karabük’e ayrı sevindik, lütfen hemşehrilerimize selam ve teşekkürlerimizi iletin dedi.
Bunlar bizim bir çırpıda aklımıza gelenler ve bizzat yaşadıklarımız. Bugün onun vefat yıldönümü. Bu ülkeden ve bu dünyadan bir Karaoğlan geçti. Ruhunuz şad, mekânınız cennet olsun.